Nusrat düşmanı derine gömdü
Mayın gemisi Nusrat olağanüstü zor bir görevi başararak boğazı
geçilmez hale getirmişti. Sonuç: Zaferden emin bir biçimde ilerleyen dev
savaş gemileri 18 Mart günü dibi boyladı...
ONSEKİZ Mart sabahının ilk ışıklarıyle saldıran,
tarihin o güne kadar görmediği güçteki donanma, aynı akşam üstü
ölgün güneş ışınlarının aydınlattığı
Boğaz'dan, yine tarihin o güne kadar görmediği perişanlıkla
geri çekiliyordu...
Düşmanın bu sefil çekilişini yangın yerine dönmüş,
deprem olmuş görüntüsü veren karargahından izlemekte olan Cevat Paşa,
"Gittiler!" diye haykırdı, "Geçemediler... Geçemeyecekler..."
Peki Çanakkale'yi geçilmez yapan neydi?
Hemen cevap verelim: 1915 yılının 7-8 Mart gecesi Nusrat mayın
gemisinin döktüğü 26 mayındı.
26 MAYININ SIRRI
Anılara göre bu 26 mayın, mayın deposunda en son kalan gruptu.
Cevat Paşa'nın emri ile mayın subayı Yüzbaşı
Nazmi (Akpınar) bu mayınları yüzbaşı Tophaneli Hakkı'nın
kumandasındaki Nusrat gemisi ile Karanlık Liman'a kıyıya
paralel olarak döşedi.
Halbuki o güne kadar mayınlar Boğaz'da hep kıyıya dik
olarak döşenirdi. Su yüzeyinden 4.5 metre derinliğe bir çelik halat
üzerinde 100 metre aralıkla dizilen bu mayınlar, müteffikler tarafından
denizden ve havadan defalarca taranmasına rağmen bulunamadı.
Nusrat'ın mayınları döküşü sırasında İngiliz
gemilerine yakalanmayışı tam anlamıyla bir mucizeydi.
Bu olayı mayın grup komutanı Yüzbaşı Nazmi Bey'in anılarından
aktaralım...
Nusrat, 7 Mart gecesi aldığı hareket emriyle, demir alarak Çanakkale'den
uzaklaştı. Bütün ışıklarını söndürdü, kıvılcım
atmasın diye ocaklarını bastırdı. Nazmi Bey'in kılavuzluğunda
mayın hatlarının arasından beyaz köpükler saçarak,
verilen rotada yoluna devam etti.
Uzaklarda dolaşan düşman devriye gemilerinin pırıl pırıl
yanan projektörleri denizin karanlığını aydınlatmakta,
simsiyah gecenin bağrına ışıktan bir kama gibi
saplanmaktaydı. Projektörden çıkan ışık silindiri
suyun yüzüne bir an değdikten sonra denizin yüzünü yalayarak, hemen
havaya kalkıp başka bir noktayı aydınlatmaktaydı.
İSTİHBARATIN ÖNEMİ
Zifiri koyuluk içinde, ışıkları karartılmış
Nusrat'ın köprü üstünde Yüzbaşı Hakkı ve Yüzbaşı
Nazmi Bey'in dikkatleri, ufuk çizgisindeki düşman devriye gemilerinin
rotalarının Kepez'den Seddülbahir'e çevrilip, çevrilmediğindeydi.
Gemilerin, bekledikleri bölgeye girmeleriyle Karanlık Liman yönünü
tutarak yol almaya başladılar. Erenköy önüne vardıklarında
Nazmi Bey'in atışa hazırladığı mayınlar, döşeme
raylarına konuldu ve döşenmeye başlandı.
Türk ve Alman uzmanlar, isihbarat raporlarına göre düşmanın er
ya da geç saldıracağını biliyorlardı. Ve yine
biliniyordu ki, Boğaz'a girecek ilk grup gemiler uzun menzilli atışlardan
sonra ikmal için geriye çekilmek zorundaydı.
Bu gemiler saldırı sırasında hem geriye çekilecek hem de
arkadaki gemilere yer açacaklardı. Kurmayların bu dönüş
hareketini öngörmeleri sonucu 26 mayın Karanlık Liman'a kıyıya
paralel olarak döşenmişti.
Nazmi Bey son mayını da attıktan sonra Nusrat yine tehlikelerle
dolu geri dönüş yolculuğuna başladı.
Türk mayın hatları arasından geçmeye çalışırken,
Yüzbaşı Nazmi ve Hakkı'nın gözleri biraz ilerdeki bir
karartıya takıldı. Bu daha önce döşenmiş bir Türk
mayını mıydı, yoksa yaklaşan düşman devriye
gemilerinden biri miydi? Bu bir gemiyse, yakalanmak her şeyin sonu olurdu...
EYVAH DEVRİYE!
Korktukları başlarına gelmiş ve düşman devriye
gemileri geri dönmüşlerdi. Devriye gemileri arkalarından hızla
geliyor, aradaki mesafe her saniye kısalıyordu. Devriye gemileri
denizi projektörleriyle yeniden taramaya başladıkları zaman
Nusrat'ı görecekler ve her şey bitecekti.
Ve düşman gemisinin projektörleri yandı. Karanlığı
yaran ışık, denizi tarayarak hızla üzerlerine doğru
geliyordu. Artık kaçma umutları kalmamış gibiydi. Işık
dalgası, kıyıları, dalgaları taraya taraya arada bir
durarak arada bir gerileyerek ağır ağır üzerlerine
geliyordu.
BİR MUCİZE DAHA!
Nusrat, tam ışığa teslim olacakken bir mücize daha gerçekleşti.
Uzun zamandır arızalı olan kıyı projektörümüz birden
çalışmaya başladı!
Bizim kıyıda birden bire yanan projektör, düşman gemisinden yayılanan
ışığı denizin üstünde yakaladı. İki
ışık silindirinin karşılaşmasıyla ortalık
yoğun bir sise boğuldu. Beklenmedik bu ışık kavgası
Nusrat'a yaşam umudunu geri verdi. Düşman gemisi bu
ışıktan kurtulmaya çabalıyor ancak başaramıyordu.
Nusrat bazen yanında bazen üstünde süren bu ışık çarpışmasının
altından sessizce sıyrıldı. İstim üstünde, çanakkale
yönünde yol almaya başladı.
ŞANSSIZ GEMİLER
Ama Nusrat kadar şanslı olmayan gemiler de vardı. Kurmay Başkanı
Tuğamiral Roger Keyes bir İngiliz mayın tarama gemisinde yaşadığı
geceyi şöyle aktarıyor:
"Karanlık basınca boğaza girdik, az sonra boğazın
her iki kıyısında beş Türk ışıldağı
aniden ışıklarını yaktılar, ortalık gündüz
gibi aydınlanmıştı. Aynı zamanda topçular da ateşe
başlamışlardı. Her yandan üzerimize ateş başlamıştı...
Türk ateşi çok şiddetliydi. Koruyucu savaş gemisi Canopos'u ateş
pek etkilemiyordu. Ama mayın tarama gemileri?.. Düşman
ışıldaklarına karşı yaptığımız
atışlar, sanki gökteki aya ateş etmemize benziyordu."
LUNDY 30 METREDE
83 yıl sonra belleğimizde bu öyküyle, Gelibolu'da İngiliz mayın
tarama gemisi batığının bulunduğu dalış
noktasına geldik. Bir yandan dalış heyecanını yaşarken
bir yandan da İngiliz mayın tarama gemilerinin bu savaşta neden
başarılı olamadıklarını tartışıyorduk.
Beş on dakika sonra dalışa ve dipte Lundy'nin sırlarına
ortak olmaya hazırdık. Otuz metre derinlikte sessizce yatmakta olan
Lundy kızaktan yeni indirilmiş gibi duruyordu. Bu gemiye dalış
yaparken, belleğimize Lundy gibi balina avlamak için inşa edilip, Çanakkale
Boğazı'nda mayın avına çıkmış pek çok
korunmasız trol gemisi geldi. Deniz tarihinin yazdığına göre
bu gemilerin neredeyse tamamı Türk topçusunun atışlarıyla
tarihin mezarlığında yerlerini almıştı.
BATAN BATANA
365 tonluk şanlı Nusrat ve döşediği 26 mayın, Fransız
savaş gemisi 12 bin 205 tonluk Bouvet ile İngiliz savaş gemileri
Irresistible (15 bin 000 ton) ve Ocean'ı (12 bin 950 ton) denizin dibine göderdi.
İngiliz muharebe kuruvazörü Inflexible (17 bin 250 ton), Fransız
savaş gemileri Gaulois (11 bin 260 ton) ve Suffren (12 bin 750 ton) yaralanıp
savaş meydanından kaçtı. Bir başka deyişle, Nusrat
kendisinden 222 kat fazla tonajı savaş dışı bırakmıştı!
Çanakkale'de acı mağlubiyeti tadan İngilizler'in mağrur yöneticisi
Churchill, Nusrat için şunları söyler:
"1915 yılında bütün Avrupa'da milyonlarca insanın hayatı
ortaya konmuş, büyük taaruzlar yapılmıştı. 2-3 milyon
asker ölü ve yaralı bulunmakta, 4-5 bin savaş gemisi denizlerde dolaşmakta
idi. Fakat bunlardan hiçbirisi, Nusrat'ın döktüğü mayınlar
kadar harbin devamına ve düşmanın geleceğine etkili olacak
bir başarı gösterememiştir."
VAH YÜZBAŞI HAKKI!
Küçük Nusrat düşman gemilerine yakalanmadan görevini tamamlıyordu
ama gemi komutanı Yüzbaşı Hakkı ne yazık ki o kadar
şanslı değildi. Mayın dökmeyi yöneten Yüzbaşı
Nazmi, 1935'te yayınlanan anılarında o geceyi şöyle
anlatmakta:
"Işık çarpışmasının altından kaçıyorduk.
O anlarda duyduğumuz heyecan, bütün bir ömrü doldurabilir, bütün bir
ömrü eritebilir diyebilirim. Nihayet tehlikeli mıntıka dışına
çıkabildik. Fakat Nusrat'ın cesur süvarisi Yüzbaşı Hakkı
kaptan maalesef üçüncü gecemizin sabahındaki bayrama kavuşamadı.
Zira atlattığımız vartanın heyecanı onu öyle
sarsmıştı ki, biçare o gece şafağa kavuşamadan öldü."
Yüzbaşı Hakkı mayın dökmeden kısa bir süre önce
kalp rahatsızlığı geçirmiş ve o gece, yorgun yüreği
yaşadığı heyecana dayanamamıştı.
BİR BAŞKA TRAJEDİ
Yüzbaşı Hakkı'nın ölümü bu savaş içindeki en doğal
ölümdü. Fakat bir başka subayın, mayın taramayla görevlendirilen
Fransız Yüzbaşı Guepratte'ın ölümü trajedi yazarlarını
kıskandıracak türdendir.
Birleşik Donanma'nın Fransız Filo Komutanı Amiral Guepratte,
oğlu Yüzbaşı Guepratte'a onur görevi olarak Çanakkale Boğazı'nın
girişinin mayınlardan temizlenmesi görevini verir.
Ancak yaşanan onca başarısızlık sonrasında bir suçlunun
bulunması gerekiyordu. Yüzbaşı Guepratte, Fransız Amiral
Gemisi Suffren'in toplantı salonunda kurulan mahkemeye sanık olarak çıkarılacaktır.
Bu mahkemenin başkanı ise babası Amiral Guepratte'dan başkası
değildir!
Ve yargılamanın sonucu açıklanır: "Yüzbaşı
Guepratte'ın Suffren Amiral Gemisi'nin grandi direğine asılarak
idamına oybirliğiyle karar verilmiştir."
Yüzbaşı Guepratte bitkin bir halde ancak bir kelime konuşabilir:
Baba!.. Savaş Karakaş - Erol Mütercimler Sualtı Ftoğrafları:
Y.Fehmi Şenok
|