|
Nusret'in kaderi
Ali İNSELEL
Bugün bütün dünyaya ‘‘Çanakkale geçilmez’’ dedirten Çanakkale
Zaferi'nin 84'üncü yıldönümü. Tarihin dönüm noktalarından biri olan Çanakkale
Zaferi'ni yine görkemli bir şekilde kutlayacak, şehitlerimizi, gazilerimizi,
bu vataını bize armağan edenleri en güzel şekilde anacağız. Ama arada ne
yazık ki zamana yenik düşen ve unutulanlar da var. Nusret Mayın Gemisi
gibi... Ali İnselel, çocukluğunun Nusret'ini özlemle anarken, İngiltere'de
gördüğü Belfast adlı savaş gemisini örnek göstererek bir öneride bulunuyor:
‘‘Niye 18 Mart 2000'de, Çanakkale Zaferi'nin 85'inci yıldönümünde Nusret
de hazır bulunmasın?..’’
Yıl 1958. Gölcük'teyiz. Henüz 8 yaşındayım ve arkadaşım
Bumin'le, hayranlık içinde iskeleyi seyrediyoruz. İskele, sanki hemen solunda
kalan Poyraz Rıhtımı'na bağlı sonuncu savaş gemisi ‘‘Hamidiye’’
kruvazörünün heybetli gölgesine sığınmış gibiydi. Hamidiye Kruvazörü, diğer
tarafındaki ‘‘Yavuz’’ Zırhlısı ile birlikte bu son duraklarında
yılların yorgunluğunu çıkarırcasına öylesine sessiz ve mağrur, akıbetlerini
bekliyorlardı. Bu arada Hamidiye ile Demir İskele'nin baş hizasında kalan
kısımda Hamidiye Kruvazörünün bordasına yaslanmış Çanakkale'de büyük ün
yapmış küçük bir gemi daha vardı ki o da ‘‘Nusret’’ mayın gemisinden
başkası değildi.
ZAMANA YENİK DÜŞTÜ
Yıl 1976 babam emekli olup İstanbul'a yerleşeli onaltı
yıl olmuştu. Yüksek tahsilimi tamamladıktan sonra, askerliğimi yedek subay
olarak Deniz Kuvvetleri'nde yaparken Gölcük'te bulunuyordum. Donanma büyümüş,
o günkü Poyraz rıhtımına sığamamış, Poyraz rıhtımı İzmit'e doğru genişlemiş,
ne Demir İskele ne de Gölcük vapur iskelesinden bir eser bırakmıştı. O
tertemiz lacivert suların yerini sarı-yeşil renkli bir garip su almış,
birçok yere ‘‘Denize girmek tehlikeli ve yasaktır!’’ yazılı uyarı
tabelaları yerleştirilmişti. Bir döneme imzasını atan Yavuz Zırhlısı, Hamidiye
Kruvazörü, Nusret Mayın Gemisi birçokları gibi, zamanın acımasız çarkları
arasında kaybolup gitmişti.
BİR DE BELFAST’A BAK
Yıl 1996. İstanbul'dan çok uzaklarda, uzun yıllardır Londra'da
yaşayan bir arkadaşımın evinde misafer olarak bulunuyordum. O akşam arkadaşımın
verdiği bir broşürden, ertesi gün şehir merkezinde gezebileceğim yerleri
belirlerken, krokiden Thames ırmağı üzerinde demirlemiş görünen savaş gemisi
‘‘HMS Belfast’’ ilgimi çekti. Arkadaşıma sorunca geminin İkinci
Dünya Savaşı'na katıldığını, müze haline getirilmiş eski bir savaş gemisi
olduğunu, istersem gidip gezebileceğimi öğrendim. Ertesi gün bulutlu ve
rüzgárlı bir havada erkenden metro ile Tower Bridge'e gittim. Londra'nın
kuleleri ile meşhur tarihi nehir köprüsünü yüreyerek geçerken, hemen sağ
tarafımda köprüye takriben 200 metre mesafede majestelerinin savaş gemisi
‘‘HMS Belfast’’ ile karşılaştım. Giriş ücretini ödeyip, gemiyi tanıtan
kitapçığı aldıktan sonra ince bir köprüden geçerek, geminin arka güvertesine
çıktım. Elimdeki kitapçığı karıştırmaya başladım.
ESKİ GÜNLER EKRANDA
‘‘HMS Belfast’’ 1938 yılında Belfast'taki Harland
& Wollf tersanelerinde denize indirilmiş, 1939 yılında Kraliyet donanmasına
amiral gemisi olarak katılmış, Gemi İkinci Dünya Savaşı sırasında birçok
deniz savaşına katıldıktan sonra, 1950'de Kore savaşına da katılmıştı.
1963 yılında görev dışı bırakılmış, 1971 yılında müze gemi olarak ziyarete
açılmıştı. Gemide özürlüler için ezel asansör, tekerlekli sandalye platformları
ve tuvaletler bile düşünülmüştü. Ayrıca kafeteryadan kiliseye, ameliyathaneden
dişçiye, postaneye kadar gezip görülecek birçok yer vardı. Gemide kötü
hava sebebi ile benden başka birkaç meraklı dışında kimseler yoktu. Güvertedeki
yön gösteren işaretleri takip ederek gezintime başladım. Her şey mükemmeldi
Güverteye aralıklarla konulan televizyon monitörlerinde geminin faal olduğu
dönemlerde katıldığı çarpışmaların siyahbeyaz filmleri bile oynatılıyordu.
NASIL KIYABİLDİK
Başta 1994 yılında 83 yaşında kaybettiğim babam Dz.Mk.Kd.Alb.
Abdürrezzak İnselel, 1940 yılında yaşama veda etmiş olan İstiklal savaşı
gazisi dedem Dz.Miralay Eyüp Yardım ile ebediyete intikal etmiş silah arkadaşlarının
ve tüm deniz şehitlerinin ruhlarına, ellerimi Londra semalarına açıp gönlümün
derinliklerinden bir Fatiha göndermeyi borç bildim. Kendi kendimize daha
da önemlisi geçmişimize nasıl bu kadar haksızlık yapabildiğimizi düşünerek
kahroldum. Her ne kadar Birinci Dünya Savaşı'nı görmüş bir Yavuz'u, bir
Hamidiye'yi ekonomik gerekçelerle koruyamamış olma mazeretine sığınsak
da, o küçük, küçücük Nusret'e nasıl kıyabildiğimizi hálá anlayabilmiş değilim.
NUSRET’TEN KALANLAR
Yıl 1999, güneşli bir şubat günü Nusret'i daha yakından
tanımak için Beşiktaş'taki Deniz Müzesi'ne gitmiştim. Birinci katın solundaki
büyük salonun küçük bir köşesi ona ayrılmıştı. Nusret'ten sökülmüş dümen
dolabı, makine telgrafı ve ışıldak ön planda sergilenmişti. Duvardaki bir
çerçevenin içinde 1940 yılında aslına uygun yeniden çizilmiş 1/50 ölçekli
bir planı asılmıştı. Sağ tarafta takriben 70 cm. boyundaki bir maketi cam
fanus içinde korumaya alınmıştı. Maket üzerindeki bilgilere göre Nusret
1910 yılında Almanya'da inşa edilmiş, 40 metre boyunda, 7.50 metre genişliğinde
360 tonluk mayın dökücü bir gemiydi. Saatte 12 mil hız yapabiliyordu. Sol
taraftaki bir platformun üzerinde eski ve yeni isim plakaları duruyordu.
Onun altındaki bir plakanın üzerine savaş hikáyesi yazılmış, savaş sonrası
hediye edilen eski yazı flaması duvara asılmıştı. Bunun altında, gemi kumandanı
Kd.Yzb. Hakkı Bey'in yağlı boya bir portresi sergilenmişti.
VE BİR ÖNERİ...
17 Mart 1915 gece yarısından sonra Çimenlik iskelesinden
aldığı 24 adet mayını Kd.Yzb. Hafız kaptanın kılavuzluğunda, Kd.Yzb. Hakkı
Bey'in komutasında Kepez maniasını geçtikten sonra Erenköy yönünde ilerlerken
Boğaz'ın karanlık sularına bırakarak ertesi sabah, tarihin akışını değiştiren
Nusret'ten geriye kalanlar hemen hemen bunlardı. 18 Mart 1915 sabahı
Boğaz girişinin temiz olduğunu sanarak saat 08.05'te yoğun bir bombardımanın
ardından Boğaz'dan giriş yapan dev armadanın o görkemli zırhlılarından
Bouvet, Inflexible, Irresistable ve Ocean'ı safdışı bıraktırarak
deniz harp tarihimize unutulmaz bir zafer kazandıran Nusret'e verdiğimiz
değer maalesef bu kadardı.
21. yüzyıla gün saydığımız bugünlerde Avrupalı muhtelif
ülke şirketlerinden oluşan bir konsorsiyumun MS. 1323 yılındaki bir depremde
yıkılan Mısır'daki İskenderiye fenerini bugün aynı ölçülerde yeniden inşa
ederek yerine koyma çabalarını basından biraz hayret biraz da kıskançlıkla
izlerken; neden Nusret de yeniden yapılmasın? Yüzer müze olarak Çanakkale'de
sergilenmesin diye düşünüyorum ve herkesi ona olan vefa borcunu ödemeye
davet ediyorum.
Kimbilir? Belki 18 Mart 2000'de Çanakkale zaferinin 85.
yıldönümünde o günkü üniformaları içerisindeki gemi personelinin yönetiminde
aynı rotada seyir edebilir, monitorlardan savaşın bilgisayarla canlandırılmış
animasyonunu sıcak çaylarımızı yudumlayarak izleyebiliriz. |